Kitap 2011 Tuyap. E’ incredibile la quantità di gente che visita l’annuale fiera del libro a Tuyap. Molti meriti, di questa partecipazione, vanno alla grande campagna pubblicitaria, dedicata anche alla contemporanea fiera dell’arte e alla perfetta macchina organizzativa che trasporta, dai punti strategici di Istanbul, gli oltre trecentomila appassionati. Studenti e scolari degli istituti di tutta la regione, al gran completo, irrompono nei saloni con la gioia e l’energia di un pacifico esercito. Gli stand sono presi d’assalto e montagne di libri di ogni genere, dai testi scolastici veri e propri alle preziose edizioni d’arte passando per i best sellers incontrano il loro lettore. Ad ogni edizione della rassegna non manca la produzione italiana soprattutto per quanto riguarda le lussuose edizioni dedicate ai grandi artisti. Gli autori italiani sono sempre presenti, quest’anno, su tutti, Umberto Eco, con l’edizione in lingua turca dell’ultimo successo: Il cimitero di Praga
Kapılarını 12 Kasım’da ziyaretçilerine açan, “30. İstanbul Tüyap Kitap ve Sanat Fuarı” nı 18 Kasım Cuma günü ziyaretçi olarak gezme şansım oldu. Çok yoğun bir ziyaretçi akınının tam ortasında buldum kendimi. Kitap dostu yetişkinlerin yanısıra, okullarıyla birlikte fuara gelen ilköğretim çağındaki öğrenciler de oldukça kalabalık bir grubu temsil ediyordu. Onların yarattığı karmaşa ve gürültü bile böyle bir ortamda çekilesi oluyor; doğrusu. Onların, o gencecik beyinlerin kitapla buluşması, belki tanışması, ileriki yaşlarında kitapla aralarında filizlenecek bir aşkın temellerinin atılıyor olmasını gözlemlemek son derece keyif verici ve gelecek için umutlandırıcı.
Yolu kitaplardan bir şekilde geçen her birey bir
kazançtır diye düşünüyorum; toplum adına ve insanlık adına. Düşünmenin ve sorgulamanın, kelimelerin dünyasını keşfetmenin tohumları en güçlü biçimde
kitaplarla atılabiliyor zihinlere. Ve kendi bütüncül bakış açınıza giden yolda, güçlü birer yapı taşı görevi görüyor kitap… Kitapla tanışmamın, ilkokul yıllarının başlarında okulda okuduğumuz dünya klasikleri ve bir yakınımızın zaman zaman hediye olarak getirdiği, o özenli ciltleriyle resimli çocuk kitapları vasıtasıyla olduğunu hatırlıyorum. Ve okumaya bir kez başladıktan sonra, o ilgi zaman içerisinde bir “kitap aşkı”na dönüşüverdi. Dünya klasiklerini (Fransız ve Rus edebiyatı biraz ağır basıyor) edebiyatın, şiirin yanısıra felsefe, din, psikoloji, tarih, kişisel gelişim gibi başlıklar takip etti daha çok; kişisel okuma maceramda.Ben bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye kitapdır; diye düşünüyorum. Tabii bir çocuğun kendi öz merak duygusunun yanısıra, evdeki yetişkinlerin de kitap okuyor olması ya da olmaması bir model oluşturuyor; onların bu alışkanlığı kazanması adına.
Ülkemizde kitap okuma oranlarının, kişi başına düşen kitap istatistiklerinin çok da arzu edilen düzeyde olmadığını biliyoruz. Bu konu da yine yetişkinlere görev düşüyor; bundan sonraki nesillere iyi birer rol model olmak için. Ve bir devlet politikası, bir yaşam alışkanlığına da dönüşmeli; okurluk. Teknolojinin ve onun getirdiği “e-kitap” gibi alternatif yayıncılık biçimlerinin, giderek daha yoğun pay kazanacağını öngörmek için kahin olmaya pek gerek yok. Fakat ben kendi adıma dokusu ve kokusu olan, bir süreliğine benim bir parçam olan, güvenli sığınağına kaçıp saklandığım, dostluğuna tutunduğum, dokunabildiğim kitapları tercih ederim. Yakın bir gelecekte, o dokuda kendi ismimi görmeyi de çok arzu ediyorum.
Bu sene yapılan fuara geri dönecek olursak, standlar güzel ve yerleşim planı oldukça derli topluydu. Bütçesi kısıtlı kitapseverler için çok güzel fırsatlar ve indirimler olduğunu da belirtmeliyim; bununla ilgili çekincesi olanlar için. Ulusal ve uluslararası katılımcılar, yayınevleri ve eğitim yayınlarının yanısıra, STK lar için ayrılan salonda da hemen hemen pek çok stk katılımcı olarak yerlerini almıştı. (Bunların arasında “Doğa Derneği” ni de görmeyi arzu ederdim.) Gerçek anlamda ayaklarıma kara sular ininceye kadar, hatta fiziksel açlığımı da unutarak gezdiğimi farkettim günün sonunda. Ama doyamadım sanırım. Bana (Kur’anda İnsanı Yücelten Kavramlar / AŞK-I MUTLAK) kitabını imzalıyarak hediye eden Nurgül Eren hanımefendiye buradan da teşekkür ediyorum; ayrıca. Kendisi bir ressam aynı zamanda, yazı ve şiirin yanısıra. “Sanat Fuarı” kısmına gelirsek geçtiğimiz senelere göre gördüklerim oldukça başarılı ve isabetli örnekler olduğunu düşündürdü. Bir bütünlük ve düzen göze çarpıyordu aynı zamanda; yerleşimde. Bir derdi olan, güçlü, değerli pek çok eser gördüm. Bunların arasında “Doruk Sanat Galerisi” standında resimleriyle yer alan Hale Karaçelik hanımefendiyi anmadan geçemeyeceğim. Artık iyice bastıran açlık ve yorgunluğun etkisiyle hangi galeri standında olduğunu ve ressamını hatırlamadığım, (İtalyan bir ressama aitti sanırım) bir dizi “dolunay” tablosu da beni çok etkiledi. Onları daha önce rüyamda gördüğümden mi? Yalın ve güçlü bir anlatımı olduğundan mı? bilemiyorum; çok sevdim (laf aramızda benim olmasını da istedim.) Velhasıl sanat fuarında da sayısız güzel esere şahit oldum. Fuarı hala ziyaret etmemiş olanlar için yarın son gün. Burada etkinlikleden, imza ve söyleşilerden bahsetmedim. Fuarın resmi sitesinden yarının etkinliklerini öğrenebilirsiniz. Örneğin, yarın sayın Zülfü Livaneli okurlarıyla buluşuyor. Hala gitmediyseniz bu kitap ve sanat şölenini kaçırmayın derim. Aşklar içinde en sakıncasız olanlarından nihayet; kitap aşkı… Bol kitaplı ve sanatlı günler…