Sanat Fuarları Fiere dell’Arte Art Fuar Sanat alanında, sanatçıların “adını duyurmasına” olanak tanıyacak yol arayışları giderek daha yoğun hale gelmektedir. Bu yollar içinde sanat galerileri, sanatseverler ve sanat tacirleri, hatta günümüzde daha çok kullanılan deyimlerle ifade edersek, sponsorlar, internet, eleştirmenler, müzeler ve müzayede evleri hiç kuşkusuz en önemli ve zorunlu olanlarıdır. Daha öz bir ifadeyle bunları “üreticiden” “tüketiciye” kadar götüren zincirin halkaları olarak tanımlayabiliriz.
Müzeler ve sanat galerileri, günümüzde dünyanın dört bir yanında gerçekleşen büyük miktarda sanat üretimi dikkate alınacak olursa, sanatçıların ve sanat eserlerinin sadece çok küçük bir yüzdesini sergilemektedirler. Zaten internetteki başlıca social network’lere yada sanat temalı portallere girdiğimize, kafamızda üretilen bu miktarın boyutu hakkında belli bir fikir oluşabilir. Nitekim internet bugün milyonlarca sanatçının eseriyle dolmuş durumdadır. Bir ara bu temel vitrinlerden de söz etme fırsatı bulacağım. Venedik Biyenali gibi tarihi ve prestijli sergiler son yıllarda organize ettikleri etkinliklerde bir şekilde yükselmekte olan trendlere yer verdiler. Bu da kanaatimce bu biyenallerin, üretim tarafından gelen baskıyı zayıflık yada bazı sınırlar nedeniyle bertaraf edemeyerek seçici olmak gibi önemli ve gerekli bir fonksiyonlarını kaybetmelerine yol açtı.
Bu tür yöntemlerin görüntü dışında sanata ve sanatçılara fazla bir yardımı dokunmamakta, kafa karışıklığı yaratmak ve boş umutları beslemekten başka bir katkısı olmamaktadır. Bir zamanlar biyenale katılmak halka sunulma sürecinin varış noktası addedilirdi; şimdi ise bir çokları için sadece herhangi bir noktadan başka bir şey değil. Sanat galerileri ve sergi alanlarının sayısındaki çoğalma bu sürece katkı sağlar gibi görünse de, üstte saydığım nedenlerden dolayı bu katkı azaldığı gibi, pazarın, bir sanatçının değeri ve kalitesine ilk yatırım yapan kişi ve bir otorite olarak gördüğü sanat galerisi sahibinden beklentilerini bir kaç istisna dışında gitgide azaltıyor.
Sanat fuarları, sanatsal üretimin sunduğu ve artık dünyanın bütün ülkelerindeki özel ve resmi sergi alanlarının kapasitesini aşan büyük arz miktarına bir yanıt olarak karşımıza çıkıyor.
70’li yıllardan başlayarak sanat fuarları sayılarını arttırıp yerlerini sağlamlaştırdılar ve Basel’den sonra Avrupa’nın Bologna, Paris, Köln, Milano gibi diğer merkezlerinde de yer almaya başladılar… Finans piyasalarındaki krizlerin sanat sektöründeki yansımaları neticesinde ortaya çıkan ekonomik zorluklara rağmen, bu fuarlar artık konsolide olmuş birer gerçek.
Zaten İtalya gibi kültürel etkinliklerin son derece zengin olduğu bir ülkede bile son yıllarda sanat fuarlarının Padova, Arezzo ve Reggio Emilia gibi küçük ve orta ölçekli kentlerde yaygınlaşmalarını tesadüflere bağlamamız yanlış olur. Bu yaygınlaşma sürecinin arkasındaki sır eserlerini sergileyen sanatçılara verilen hizmetlerin çok kaliteli olmasında ve bu eserlerin yoğun sanatsever kitleleri tarafından izlenmesini sağlayan ciddi reklam etkinliklerinde yatıyor. Başarının diğer anahtarları; fuarlardaki dekor, donanım ve aydınlatma sistemlerine gösterilen özen, pavyonlardaki yan hizmetler, kaliteli yeme-içme alanları, sanat dergisi ve katalog editörlerine ayrılan standlar ile özel bazı etkinlikler diyebiliriz. Bu sene Reggio Emilia’da sergilenen eserler arasında Emilio Vedova, Renato Guttuso, Venturino Venturi’nin seçme eserleri, Pinocchio (Bir kuklanın hikayesi adı altında sunulan İtalyan usulü bir “Pop-Pinocchio”), kişisel sergiler, sanat konferansları ve buluşmaları gibi etkinlikler yer aldı.
Sonuç olarak, uluslararası üne sahip Maestro’dan tutun, konuk akademi öğrencisi kimliğini taşıyana varıncaya kadar, eser sergileyen her bir sanatçı kendi eserinin New York MOMA’da bir Andy Warhol eserine gösterilen özenle sergilendiğini fark etti. Üstelik eserlerinin İtalya’nın en iyi sanat editörleri tarafından gerçekleştirilen fuar kataloglarında yer alması da, sanatçılar için otomatikman önemli galeriler tarafından görülmek anlamı taşıyor. Nitekim bu katalogların, fuar ve sergi gibi etkinliklerin bir hikayesini içeriyor olmaları nedeniyle, aynı zamanda başlattığımız araştırmanın zorunlu geçiş noktalarından birini oluşturan önemli birer çalışma enstrümanları oldukları yadsınamaz bir gerçek.